8 Temmuz 2009 Çarşamba

düşünce ortağımdan


HAYALCİ
Hayalci...Bir türlü bu dünyayı kabul edememiş. Başka bir dünya istiyormuş. Yoo.. Başka bir dünya değil istediği. Her şey kesin böyledir. Daha başkası mümkün olamaz. O kapı ve o duvar sadece bir kapı ve duvardır diyenlerin arasında onlar sürekli değişip başka şeyler anlatıyorsa, şu an gördüğün değilimi diyorsa, düşündüğün o şey düşündüğün değil diyerek şekilden şekile giriyorsa ve her şey başka anlamlar içerip hiçliğe götürüyorsa suçlu kim? Öyle bir gizem...işte...Herkesin dünyası kendi tasarımıdır derken ne kadar haklı schopenhauer. Bir dünya var. Ama insan sayısı kadar başka dünya. Nasıl baktığınla alakalı. Kimisi bu dünyanın en dibine inmeye çalışırken ve gerçeğin peşinde koşarken, diğer kesim önüne sunulan her şeyi doğal görüyor. Bana ne diyor yaşamaya gelmişim. Sana ne diyor yaşamaya baksana. Söylediğiniz hiçbir şey tatmin edici değil. Anlatamamak... Tuhaf olan o ki genel aynı şeyi görebiliyor. Aynı dünyayı tasarlayabilmişler. Çoğu bir bütün olmuş tek bir bedende. Aynı şeyi istiyorlar. Hadi o kayıtsız şartsız kabul ettiğiniz dünyayı anlatın. Tüm bu grotesk görüntüler içinde bulduğunuz anlamı! Nasıl başarabiliyorsunuz?
Kafamın içinde bir düşünce. Çok önemli çok değerli... Ta ki ağzımı açıp dışarı çıkardım önemini yitirdi.Buraya kadar anlatamadım. Sadece doğruya yakın olarak gördüklerimi karmakarışık bir şekilde izah ettim. Onlar daha iyi anlatır belki; Gözlerin var diye gördüğünü mü sanıyorsun demişti adını anımsayamadığım bir yazar. Her kişinin kendince bir tarlası var. İnsanlar ister onu türlü nebatla doldursun bir çok ürün versin. İster bakmasın zararlı şeylerle doldursun, kurutsun. kendi elindedir. İradesi de bahçıvanıdır türünden bir şeyler demişti shakespeare. Kafka da noktayı koysun.İnsanın başkalarında görebildiği, ancak kendi bakış gücü ve bakış biçiminin elverdiği ölçüdedir.
(seçil erken)


MUTLULUK

Herkes kendi genel mutluluk anlayışını diğerlerinde göremeyince düzeltme yoluna girmiş. Zavallı görüyorlar anlayamadıklarını. her insan kendi çapında doktor olmuş ruh sağlığını düzeltmeye çalışan... Sıkıcı içi boş kişisel gelişim kitapları olmuşlar iyi şeyler söylediğini sanan. Hatta her şeyin doğrusunu onlar biliyor bilinen bir şey olmadığı halde. Uyumsuz olan bu kişilerin yakındığını söylerler yardıma ihtiyacı olduğunu, olumlu bak gibi dillere pelesenk olmuş saçmalıklar. Sorun yok...rahatsız olmayın.. Sımsıkı kapatmak gözleri sızan güneşe inat... Üzülmeyi sevmek,mutluluk yerine mutsuzluk aramak onu arzulamak... anlayamamak ama devam etmek zorunda kalmak. Kayıplara karışmak uzak denizlerin ötesinde. Ellerini uzatmak o görünmeyen kapıya. Anlamsızlığın içinde anlam bulmak hüzünlerinde. sonu gelmez devinimlerden kaçmak için karanlığına sığınmak ve orada huzuru bulmak... Hareketsiz olmaya övgüler yağdırmak.. Soruyorum mutluluk sandığınız o şey nedir? Kımıldayan dudaklar, gerçek sanılan hayaller.. yok yok boş olur bunları anlatmak.. Anlayıp bir şeyler yapamamak sadece beklemek beklenilmeyen olanı... Böylesine sonu gelmez bir bekleyiş titreyen görüntüler altında...Tanımlayamamak, kavrayamamak hayattan beklentisizlik.. aynada kendine yabancılık, her şeye yabancılık ilk kez görüyormuşçasına...

(seçil erken)


tekrar ediyorum

"boşver!biz kendimize bakalım" diyorsun!!
"onlar arasında uzaylıyız
ve onların da uzaylı olmasını bekleyemeyiz;
gül geç" diyorsun,
biliyorum..
ama her an bir tanesi gözüme gözüme batırırken aptallığını 
boğulmaktan korkuyorum..

anlAMıyorsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder